Çaba yerini bir süre sonra sorgulamaya bırakıyor. Beyin “çabamın yani enerjimin karşılığını ne şekilde alıyorum?” diyor. Her seferinde aynı girdi ile aynı çıktıyı alabiliyor muyum? İçinde bulunduğum ortamda eş enerjiyi sarf eden benimle eş karşılığı alıyor mu?
Evet beyin istikrarsızlığı ve sürprizleri sevmiyor. Çıktı bekleyen tüm faaliyetini fabrikalar gibi beynimizde standardize etmeye çalışıyor. İster iş yaşamı ister özel yaşam olsun hem beynimiz hem kalbimiz bu uğraşıya bir karşılık arıyor.
Peki bulamadığında ne oluyor?
Tutkusu ve inancı kadar devam ediyor. Peki tutku ve inanç sonsuz bir yakıt mı? Hayır.
Beynimiz dönüşümü ve fark yaratmayı ona destek veren kalbimiz ile birlikte bir süre devam ettirebiliyor.
Bu ikili sonuç aldığında; umut, alamadığında ise hayal kırıklığı yaşıyor. Kalbimizin kırılması aslında o güne kadar pekiştirdiğimiz ve sarsılmaz sandığımız temel değer ve inançlarımızın yaşadığımız deneyime cevap verememesi anlamını taşıyor.
Peki hayat burada son buluyor mu? Hayır.
Yeni başlıyor…
Ya kurban olarak, yani: şartlardan, talihten, tanrıdan, ebeveynden, dış güçlerden şikayet ederek, ki buna psikolojide alan bağımlılık deniyor ve patolojik bir durumla karşı karşıya olduğumuzu bilmekte fayda var.
Alan bağımlılığın en hafif göstergesi depresyon, küskünlük, şikayetçilik, pasif agresif davranışlar, tükenmişlik ve sosyal izolasyon. Alan yani şartlara olan bağımlılık kişiye acımsı bir karakter kazandırıyor.
Tabi hal böyle olduğunda kendini gerçekleştiren kehanetin devreye girmesi hiç zor değil, zira bu durumdaki insan gerçektende tüm kapıların sessizce yüzüne kapandığını görürken kurban yani “ben talihsiz bir kaybeden olarak kalacağım” inancını pekiştiriyor. Tabiki bu inançla tatsız kısır döngü başlıyor. İnanılan sürekli başa geliyor. Kim kırılgan, şikayetçi şartlar biraz zorlaştığında pes eden ve panik olan birisi ile bir yolculuğa çıkmak ister. Bir şekilde başlayan o yolculuklar pek uzun sürmüyor ve döngünün başına kendi negatif inançlarını pekiştirmiş olarak geliyor. Kırılması ve değişmesi gerçekten zor bir döngü.
Ama imkansız değil!
Öte yandan diğer bir yola devam şekli var, o yol ise kendi ve belki de diğerlerinin yaşamlarında lider olarak!
Yaşamın ve başına gelenlerin yüzde yüz sorumluluğunu alan ve kaderine hükmetmeye adanmış bir insan artık yola ister istemez bir savaşçı olarak devam ediyor.
Sırtına vurulan tüm kömür çuvallarının içindeki pırlantaları bulmaya odaklanan, hatta kömürü yola devam için yakıta çeviren, kaderinin acımasız çıkışlarına salvo atan bir lider tüm bu yaralardan doğmaya başlıyor.
Bu bambaşka paradigma onu yenilmez kılıyor. Beyni yani yüzeysel bilgileri ne kadar saldırıya uğrasa da bir savaşçının ruhu ele geçirilemiyor.
Zira bir savaşçı zorluklardan çıkarken yaratıcılığı, sabrı, şefkati, duyarlılığı, enerjinin son damlasına kadar çalışması gerektiğini biliyor ve bunlardan birisini eksik bıraktığında tıpkı doğru tuşa basılmayan bir bilgisayar gibi hayatın yakıcı bir sessizlik içinde ona cevap vermeyeceğini bilir.
Kaderine liderlik eden savaşçı artık çevresi içinde bir lider olur ve keskin maharetlerini dövülmüş bir demirin alçak gönüllüğünde kendisi gibi isyanla yola çıkmış olanlar dahil alıcısına en nazik ama etkili yoldan kazandırır.
Geri dönüp baktığında onu buraya getirenin ilk başta yaptığı çaba hesabı olduğunu gören kişi artık savaşçı bir lider olma yoluna girmiş demektir.
Çabanın nihai amacı değişmiş çıktısı ise savaşçının kendisinde değil bu paradigmayı transfer ettiği yolun üzerindeki diğer insanlarda görülmeye başlamıştır.
Savaşçı içinse sıradan insanların göremeyeceği büyülerle dolu bir yaşam açılıverir gözlerinin önüne, tüyleri diken diken eden…