Kendini Keşfetme Yolculuğu

“Bu dünyada hiçbir şey ödül değildir. Kazanılacak ne varsa zor yoldan olmalıdır.” Yaqui Kızılderilisi

İnsanın kendini keşfetmek için çıktığı yolculuk çağlar öncesine dayanmaktadır. Yaşamın anlam ve amacı, insanlığın hep merakla peşinde koştuğu bir konu olmuş, tarih, insanın bütün arayışların en dibinde yatan içgüdüyü; Tanrının yolunda “ilahi bilgiye” ulaşmak ve “kendini bilmek” adına yaptığı mücadeleleri anlatmıştır.

İnsanlık tanrısallığın gizli sırlarını nesilden nesile aktarmış, ya bir peygamber önderliğinde ve din adamlarıyla ya da büyük bir ruhsal yol gösterici eşliğinde çeşitli kollara ayrılarak bu ilahi noktaya ulaşmaya çalışmıştır.

Dinsel öğretilere göre ise, insanın tümden ayrılması Adem’in yasak ağacın (bilgi ağacının ) meyvesini yedikten sonra başlamış. O günden beri insanlığı “kendini bilmek” üzere dualitenin-ikiliğin- üstesinden gelip birliğe geri dönmesi beklenilmektedir. Tüm zamanlar boyunca bilinçli veya bilinçsiz tek olanın ne olduğunu, kendinin ne olmadığından yola çıkarak idrak etmesi tüm insanların varoluşsal kaderi olmuştur.

Hepimiz bütün olanın parçalarıyız. Bizsiz bütün olmadığı gibi bütün olmaksızın biz de olamayız. Bedenimizdeki farklı hücrelerin bir tek bedeni ortaya çıkarması ve o bedenin varlığının yine aynı hücrelere bağlı olması gibi parça parça kozmosu oluştururken, onun bütünlüğünde varoluş ve tabii ki hayat bulabiliyoruz.

Kişisel düzeydeki algımıza saplanıp kalmışlığımız ve bir beden ve onun içerisindeki soyut ve geçici kimlik ve rolleri koruma koşuşturmasını yapıyoruz. Bu koşuşturma insanlığı nihai kaderi için itici güç görevi görürken, diğer taraftan ‘ben ayrı bir bedenim’ algısını bırakmama inadı ise yaşanan tüm savaş ve acılara neden olmaya devam ediyor.

Çağlar boyunca gelen tüm peygamberler ve ruhsal rehberler bize ilahi boyutumuzu anlatmaya ve öğretmeye çalışmışlardır. Amaçları insanı çıktığı yolculukta nihai versiyonuna doğru yönlendirmek olan bu öğretmenler iki kutup arasındaki savaşın komutanları olmuşlar.

Bu kutuplar; insanı, uykuda olduğu şeklinde tanımlayan ve kendisini yalnızca bir beden ve kimlikler topluluğu sanmasından kaynaklanan maddesel dünya istekleri ile ilahi birlik boyutu arasında gidip gelmiştir.

İnsanlık kimi zaman varoluşu kişisel algı düzeyleri ile çarpıtmış uzun karanlık dönemler yaşamış, kimi zaman ise ruhsal öğretmenler liderliğinde aydınlık dönemlerden geçmiştir. Her durum ve her dönemde insanın kendini dolayısı ile kozmosu bilme yolcuğu oldukça zorlu olmuştur.

Budha Hindistan’da, Musa Mısır ve İsrail’de, İsa Kudüs’te, Muhammed Arap yarımadasında hep aynı yolun farklı kültürlere öğretisini vermiş, içlerinde taşıdıkları inanç ve ait olma hislerinin doğru yönlerini tarif etmişlerdir. Tüm bu öğretiler bundan öncekiler ve sonrakiler ile birlikte her kıtada ve insanın bulunduğu her coğrafyada kendilerini farklı isimlerle; görünürde farklı fakat içsel ve amaç olarak aynı şekillerde devam ettirmişlerdir.

İnsan zihinsel doğası ve yetiştiriliş ortamının etkileri ile algısını şekillendirirken; acının, hazzın, korkunun, güvenin, mutluğun, huzurun arasında kendine sürekli bir yer edinme savaşı vermiş, bu yolda ya kaybolmuş ya da rehberlik bulduğunda kısmen veya tamamen kendi gelişimini tamamlama imkânına ulaşmıştır. Ruhsal rehberlik önderliğinde gelişen bu kişisel dinamiklerin toplumsal boyuttaki yansımaları ise; büyük kitlelerin davranış biçimlerini, yaşama tarzlarını, ahlak anlayışını, savaşlarını ve barışlarını oluşturmuştur. Bireyin ve toplumları kaderi üzerinde yaşamsal öneme sahip olan ‘bilgi’ kavramı ise tüm bu dönemlerde merkezi konumunda kalmıştır.

Somuttan soyuta kadar tüm bilgi, ona sahip olanı olduğu konumdan daha yukarı taşımış; özellikle kendilik bilgisi söz konusu olduğunda öğrenilenler ile kişinin kaderi değişmiştir. Bilgiye ulaşma adına dinsel ahlak; bireyin toplum içerisindeki ilişkilerini yönlendirirken ona rehberlik eden kurallar dizisi olarak görev görmüştür. Ahlaklılık davranış dönüştürme ve kademeler halinde alınacak bilgiye zihinsel bir hazırlık yapmak adına ruhsal öğretmenlerin ve dinsel kurumların talebi olmuştur.

Dünya tarihi birçok büyük üstadın öğretilerini ve bilgilerini onlara ulaşmak isteyenlere derece derece açtığını anlatır. 21.yüzyıl dünyanın bilinen tarihi içerisinde bilgiye ulaşmak ve ortaya çıkan bilginin hızının artması bakımından benzersiz bir dönemdir. Bulunduğumuz dijital çağ bize yavaş yavaş açılan bu evrimsel bilgiye ulaşmak açısından da eşi az görülen fırsatlar tanımaktadır. İnsanın evrimi ve bireysel gelişimi konusunda daha önce hiç bu kadar kitlesel hareket ve bilinçlenme yaşanmamış; insanların bireysel, toplumsal, ekolojik ve evrensel düzen ve barışa ulaşmaları için gerekli bilginin aslında ortak oluşu hiç bu kadar net görülmemişti.

Dünya tarihi boyunca insanı ve kozmosun özünü anlatan bu bilgiler çok kısıtlı kesimlerin elinde olmuş, bunların topluma dönük yüzlerini kurumlaşmış din, felsefe ve gizemci gelenekler devam ettirmiş ve yaymışlardır. İnsanoğlu her dönem bu türden bir bilginin yarattığı gücün bilinçli ve bilinçsiz olarak kötüye kullanılışının kurbanı olurken diğer taraftan kurtuluşun yine aynı bilginin özünde olduğunu kabul etmiştir.

Kitlesel bilincin yükselişi ile kozmik bilginin insan zihni ve davranışı ölçeğinde incelenmesini sağlayan en önemli gelişim psikolojinin 19.yüzyıl son çeyreğinde bir bilim dalına dönüşmesi ve büyük bir hızla dünya üzerinde gelişmesiyle olmuştur. Psikoloji, metotlarını bilimsel prensiplere göre oluştururken düşünsel katkılarının önemli bir kısmını kozmosun yorumu ve değerlendirmesini içeren başka bir disiplin olan felsefeden almaya başlamıştır.

Psikoloji bilimi insan ve davranışını tanıma yolculuğuna önce kendi ekol ve metotlarını oluşturmakla başladı. Bunları kendi içinde tartışırken, geliştirilen bir ekolün ya da düşünce sisteminin üzerine onu tamamlayıcı yeni birisini koyarak sürdürdü. 20.yüzyılın son çeyreğinde olgunluk dönemine giren bu bilim dalı insanın kendi doğasını tanıma konusunda bilimsel ve deneysel alternatif oldu. Bu dönem içerisinde insan zihnine ve davranışına yönelik çalışmalar psikanalizden, davranışçılığa; hümanist, varoluşçu ve kognitif alanlara kadar gelişerek kapsamına transpersonel (kişilik ötesi) psikolojiyi de almaya başladı.

Psikolojide bu gelişmeler yaşanırken aynı zaman içerisinde gerek felsefe gerek psikoloji ve gerekse mistik disiplinlerin ve inanç sistemlerinin çalışma metotları ve düşünce sistemleri de kitlelerin ulaşabileceği yakınlığa geldi.  Diğer taraftan kuantum fiziğindeki ve evrenbilimdeki çalışmalar, holografik modeller ve bunların düşünce sistemleri, akademik dünyanın da çalışma alanlarını yoğun olarak işgal etmeye başladı. Son 20 yıldır spritüel üstatlar tarafından anlatılanlar ve yapılanlar ise daha önce hiç olmadığı kadar hazır bir zeitgest –zemin ve zamanlama- ile tekrar gündeme gelmeye başladı. Bugün kitlesel bilincin yükselişini ve toplumsal etkilerini hemen her alanda; ekolojik ve toplumsal sorumluluk boyutları ile görmeye başladık.

Belki dikkatinizi çekmiştir, artık yaşadığımız çağda büyük toplumsal etkileri, olan medya ve film dünyası, insanın varoluşunu, kaderini, bireysel gelişimini, ilişkilerini ve bilinen dünya ötesi fenomenleri hiç olmadığı kadar yüksek bir yoğunlukta konu etmektedir.
Bugün ilgili geniş bir kitlenin insanın evrimsel yolculuğuna dair hiçbir zaman ulaşamadığımız bilgiye ulaşması mümkündür. Semtinizdeki kitapçıda parapsikolojiden, dinlere, kişisel gelişimden felsefeye kadar birçok kitap bu konudaki ilgilileri beklemektedir.

Peki nedir insanın bu kadar yoğun bir arayış içerisinde olduğu gerçek?

İnsanoğlu çağlar boyunca; görünenin ötesinde olanı, ölümsüzlüğü, kesintisiz sağlık ve mutluluğu, güç ve enerjiyi her zaman araştırmış; kendisini bu ödüllere götürecek her türlü vaadi, öğüt ve öğretiyi takip etmiştir. Algının sınırlarını, dünyanın gizlerini, evreni ve görünmeyen güçlerin üzerimizdeki etkilerini ve tabii ki kaderini ve onu nasıl oluşturabileceğini her zaman merak etmiştir. Tüm bu arayış süresince, ortaya çıkan deneyimler ve rehberler, bize soruların cevaplarının içimizde olduğunu anlatmışlar ve araştırılması gerekenin bizim öz doğamız olduğunu söylemişlerdir.

Birçok düşünür, spritüel rehber, ermiş ve peygamberin bir kısmı bizim gerçekte ne olduğumuzu ve ilahi yönümüzü anlatmışlar, diğer bir kısmı ise ne olmadığımızı ve neyi geride bırakmamız gerektiğini dile getirmişlerdir. Bu öğretmenler dönemleri ve seslendikleri kitlelerin bilinç düzeyleri doğrultusunda bilgi ve deneyimlerini kimi zaman açıkça kimi zaman kademe kademe şifrelendirerek ve semboller yoluyla paylaşmışlardır. Öğretilerin bir kısmı anlaşılmamış ve karalanmış, bir kısmı kitleleri peşinden sürüklemiş ve tarihi değiştirmiştir.

Ruhsal bir bilginin paylaşımı onu alanın enerji ve bilinç seviyesi ile doğru orantılıdır. Yani öğrencinin enerjisi (anlayış ve algılayış seviyesi-idrak seviyesi) ne kadar yüksekse anlatılanların anlamı alıcının açısından o kadar anlaşılır ve uygulanabilirdir. Diğer taraftan ruhsal bilginin insanlara etki gücü oldukça yüksek olduğundan bu tür bilgilerin alınışında ve verilişinde bazı şartlar oluşturulmuştur. Ruhsal bilgi ile aslında kast edilen insanın kendi yüksek potansiyeline ait bilgilerdir. Doğaldır ki potansiyel bir enerjiyi ve değişimi öngören bu tür bilgiler, tıpkı bebeklikten itibaren yetiştirilen bir çocuk ve yetişkinin alması gereken bilgilerin bir sıralama içermesi gibi bir düzen içerir. Bir yetişkine verilen bilgi ve sorumluluk bir çocuğa verildiğinde gelişim bozuklukları ya da istenmeyen durumların olması olasıdır. Ruhsal bilgide bu dikkatli anlayış içerisinde kişinin özgün gelişim düzeyine göre aktarılır ve bir sonraki seviyeye bir kademe daha genişlemiş bir bilinç ile yükselmesi sağlanır.

Tıpkı gelişim yolundaki bir öğrenci gibi medeniyetimizde bebeklik ve çocukluk döneminden geçmiş birçok isyan ve savaş içeren ergenlik dönemini bitirme durumuna gelmiştir. Bu yazıda ya da diğer yeni spritüel söylemlerde karşılaştığımız; artık insanlığın hazır olduğu düşüncesi, ilk kısımda anlattığımız bilimsel ve düşünsel gelişimlerin olgunlaşmaya başlamasından ileri gelmektedir. Medeniyetimiz son dönemler içerisinde; her zaman insanı yönlendirmiş içsel dinamiklerin ve gerçek doğamızın ne olduğunu kavrarken buna nasıl ulaşılacağına dair bilgileri eskiye nazaran daha geniş ve açıkça alma yetişkinliğine gelmeye başlamıştır.

Sitemizde anlatılanlar yine bu bilgileri alma seviyesine gelenler tarafından anlaşılabilecektir. Ancak diğer taraftan sitemizde okumaya başlayacağınız içerik insanın kendini bilişinden sonra (aşkın haller yaşadıktan sonra) yaşamına ne şekilde devam edebileceğini de kapsamaktadır. Anlatılanlar aynı zamanda ilahi birlik bilincine çıkma yolu ile gündelik yaşamınızı birbirine bir köprü ile bağlamaktadır.

Aşkın ya da mistik deneyim nedir? İnsanın algısının sınırları nereye uzanır? Birlik bilinci, insanın kaderi ve bunun gibi her dönemde merak edilen soruların cevaplarını deneyimlerimizden hareketle verirken bunların yaşanmış örneklerini ve diğer kültür ve inanç sistemlerindeki varyasyonlarını devam eden yazılarımızda öğreneceğiz.

Spritüel içerikli tüm kaynak ve olaylarda duymaya alıştığımız aşkın deneyim terminolojisi, ruhsal literatür ve deneyimlerin merkezinde yer alan zihinsel süreçlerimizi etkilemeye ve durdurmaya yarayan çeşitli katalizörlerle ulaşılan deneyimlere verilen addır. Bu deneyimi gerçekleştirme arzusunun nihai amacı ise birlik seviyesine ulaşmaktır. Aşkın deneyimlerde son nokta, tasavvuf ekolünde fenafillah, Budizm’de Nirvana, Hıristiyanlıkta aydınlanma olarak adlandırılırken her kültür kendi isimlerini fakat benzer tanımlamalarını getirdikleri Tanrısal birlik durumunu anlatmaktadırlar.

Transpersonel psikoloji alanında aşkın deneyim olarak adlandırılan bu birlik deneyimine ulaşmak ve hatta sürekli bu durumda kalmak için her inanç sistemi kendi metodolojisini oluşturmuş, bu bilinç düzeyine çıkmak adına farklı uygulamalar meditasyonlar, nefes teknikleri, dualar, dansların yanında LSD, sanrılandırıcı bitkiler, gibi çok çeşitli kimyasal desteklerde kullanmışlardır.

Din ve felsefe bu türden deneyimlere kısmen açık yaklaşırken psikoloji bilimi uzun zaman boyunca kendi gelişim yolculuğuna devam etmekte olmasından kaynaklanan nedenlerden ötürü bu tür deneyimlere ve bunları yaşayanlara önyargılı ve mesafeli yaklaşmıştır. Ancak son 30 yılda psikolojide yaşanan gelişmeler insanın potansiyelinin sınırlarını anlamlandırabilecek olgunluğa ulaşmış ve bu türlü deneyimler kontrollü ortamlarda oluşturulmaya başlanmıştır. Aynı süreçte yaşamlarında bu deneyimlerden geçmiş kişiler yine bu bilim tarafından “normal dışı” olarak adlandırılmaktan kurtulmuşlardır. Artık günümüzde; ister bilimsel alanda isterse mistik alanda olsun, tüm bu uygulamaların amacı aynı olup birlik seviyesine ve bu seviyenin zenginliklerine ulaşmak gayesini taşımaktadır.

Elbette bu aşkın durumu yaşamak inanç disiplinlerin yegane amacı değildir. Bu inanç sistemlerinin yalnızca bir kısmı böylesi bir deneyimin kişinin geri kalan yaşamında ne tür bir değişime neden olacağını bilerek, çeşitli araçlarla kontrol altında tutarlar. Çoğu zaman yaşam boyu süren başka bir gelişim yolculuğu bu andan itibaren başlar ve ruhsal öğretmenler ki; yaşamın kendisi başta olmak üzere, esas olarak bu noktadan sonra rehberliklerine başlarlar.

Bu yazıda, kendi deneyimlerimden, hareketle birlik seviyesinin ve onun hemen ardından oluşan birlik bilincinin yaşamı nasıl dönüştürdüğünü, sonrasında neler yaşandığını ve yaşanılan deneyimlerin nasıl tekrar birlik bilincine dönüştürüldüğünü anlatacağım. Birlik bilincine varmış birisi olarak tümdengelimin bilgisini tüme varmak yani birlik bilincine varmak ve ilahi aleme çıkmak için çizilmiş olan kaderinizi gerçekleştirmek adına sizlerle paylaşacağım.

Dinlerin, kaderin, beden ve ruhun, ahlak ve ilişkilerin kozmik senaryodaki gerçek amaçlarını tanırken evrensel oryantasyonumuzu yapma fırsatını oluşturacağız. Yaşamın gerçek anlamını kavrarken geldiğimiz ve gideceğimiz yönü açıklıkla göreceğiz. Bu zamana kadar çok az insanın başarabilmiş olduğunu düşündüğünüz bu yol ve yönde ilerlerken kişinin neler yapması ve kaderini nasıl gerçekleştirebileceği üzerinde duracağız. Sitemizde gelişime, ruhsallığa, kendini bilmeye ilgi duyan, bu konuda belli bir yol kat etmiş veya yeni başlayan herkese temel kavramları, bütünsel bir yaklaşımla açıklayarak yol gösterecektir.

İnsanın yaşamı boyunca belli bir yola ve niyete sahip olması gerekmektedir. Bu yolun en kutsalı ve niyetlerin en yücesi bireyin “kendini bilme”sidir. Bu yoldan geçmiş birisi olarak, sitemiz vasıtasıyla size yolu ve yolun kurallarını anlatarak yardımcı olacağım.

Yorum bırakın

* Note: Your email will be kept secret and not be published

Translate »