Hazleton’ın da belirttiği üzere hiç bir sorusu olmayan, yalnızca cevapları olan ve herşeyi biliyorum diyenin inancı değil gururu olduğunu hatırlamalıyız. Hatta bu gururun inancından ödün vermemek adına dogma veya şiddete nasıl yönelebileceğini biliyoruz.
Her şeyi bildiğini düşünen ister kutsal kitap olsun ister kutsal insan sorgulanıp tutarlılık ve cevap ürettiği sürece inanılır ve izlenir olabilmektedir.
Oysa sorgulamayı bir tehdit olarak algılamak kişinin kendi potansiyelini öğrenmeye kapatmış olduğunun göstergesidir. Daha da önemlisi inancına veya argümanına ait zayıf noktalarının yaratabileceği tehlikeleri görmeme riskine açıktır.
Sorgulama altının sülfürik asitle bakırdan arındırılması işlemini hatırlatır. Bu arınma inanç ve ideolojiler için mantık, tutarlılık, evrensellik, barış, çeşitlilik, özgürlük, saygı ve canlı cansız hayatın korunması ve zenginleştirilmesi gibi temel erdemlerin sınavından geçmek anlamına gelir.
Sorgulamaya ve bunun soncu olan öğrenime kapalılık ise er geç sürekli yükselen kollektif bilncin dışında kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Hazleton Hz Muhammed’in inancının başladığı yani Kur’an’ın inmeye başladığı gün korku ve şüphenin olduğunu hatırlatıyor .
Kur’an indirildiği süreç boyunca sorgulama ve öğrenmenin peygamberin yaratan ile arasında oluşan diyaloglarda yani ayetlerde de olduğunu görüyoruz.