Bütünsel Yaklaşım V

Günümüz dünyasının bilgiye ulaşılabilirlik bakımından geldiği noktayı kendi avantajı olarak değerlendirir. Ulaşılamayan bilgi için bütünsel metefor metodundan faydalanır.

Bütünsel metefor metodu bir alanda yapılacak olan açıklama için diğer bir alanın ya da alanların deneyimini kullanır. Örnek: Yaşadığı büyük bir mutlulukla insan; enerjisi yükselir, hareketlik kazanır, ele avuca sığmaz ve sanki uçacak gibi olur.

Yukarıdaki anlatım kişisel deneyimle sabit ve anlaşılır bir anlatımdır. Kendi içinde meteforlar –uçacak gibi olmak -taşıyan bu anlatım aslında gerçeği yansıtıyor olabilir mi? Bu sorunun cevabı bütünsel teorinin çalışma alanına girer. Bütünsel teori bu soruya cevap bulurken cevabın güvenilirliği onun deneyimlenebilir, gözlemlenebilir ya da en azından bir diğer alan tarafından da onaylanabilir olmasına bağlıdır.

Bu sorunsalda bütünsel teori, önermeleri ret etmeksizin bir açıklama getirmek zorundadır. Yani örnekteki uçmanın belirli bir bağlamda doğruluğunu yadsımaz. Yalnızca bu bağlamı diğer disiplinler ya da güncellenen bilgi ile zenginleştirir.

Sonunda ulaşılan nokta ise her bir önermenin belli bir bağlamda gerçek ve bütünsel plan açısından gerekli olduğudur. Örneklere cevaba kısaca değinirsek:

Evet, insan enerjisi arttıkça uçacak gibi hissedebilir. Zira insan fizik ve quantum mekaniğine göre düşük yoğunlukta bir enerji kütlesidir. Enerjisizliğin madde ve atom üzerinde durağanlık yarattığı enerji yükselmesinin ise elektron çapının açılmasına yol açtığını biliyoruz. Enerji arttıkça atomik yapının hareketlenerek durağan olan katı seviyeden akışken ve hatta uçucu seviyeye geldiği yine bilimsel bir sabittir. Yine atomik yapıdan oluşan insanın böylesi bir süreci deneyimlerken algısını bu şekilde söze dökmesi ise doğallıkla beklenebilir.

Diğer taraftan uçma meteforu daha birçok durum için kullanılmaktadır. Gerçek bir uçuşu deneyimlemenin bazı yolları vardır. Birincisi kendimizi boşluğa bırakırız, gerçi bu serbest düşüş deneyimidir ve uçuşu fizik dünyada deneyimlemek istiyorsak belirli çapta kanatlara ihtiyacımız vardır. Diğer bir yöntem ise uçuşu uykuda deneyimlemektir. Mental/zihinsel gibi gözüken uyku dünyası bize fizik dünyada yaşayabileceğimiz deneyimin bir kopyasını verir.

Bir başka uçuş deneyimi ise mistiklerin yöntemidir. Zihinde eğitimle kazanılmış bilinçli bir algı kayması sürecinde elde edinilen uyanık rüya durumu. Ve belki de sonuncusu maddesel konumdan gözle görülür bir şekilde enerjisel konuma geçişin soyutla somutun gözlemlenebilir birlikteliğini gösterir. Zihin ve bilinci kapsayan geniş ilgi sahası bu alandaki bilgilerin topluca işlenebilmesi için bir fırsat oluşturur.

Psikoloji, felsefe, sosyoloji, tıp, edebiyat, siyaset, fizik, kimya, matematik, antropoloji, din, ruhsallık (spritüellik), gizemcilik, müzik, sinergoloji, zooloji, botanik, sibernetik, ekonomi, biyoloji, astronomi, popüler kültür, moda, siyaset ve daha birçok disiplin bütünsel teori içerisinde kanıtlarını, çözümlerini, metotlarını bütünsel bir entegrasyonla paylaşırlar. Diğer taraftan bu paylaşım dışlayıcı olmak yerine kapsayıcıdır. Sistemsel bir yaklaşımla tüm bu disiplinler anlamlı bir birliğin kendilerini ve bütünü açıklayıcı unsurları olarak görev görürler.

Bütünsel teori her alandan araştırmacı, akademisyen, gözlemci, düşünür, eğitimci ve sıradan bireylerin çalışma alanlarını ve yaşamlarını aydınlatırken yine onların katılımı ile ışığını artırır.
Etkinliğini kendini oluşturan parçaların entegrasyonundan ve katılımından alır. Amacı everensel bir aydınlanmadır.

Bir parçanın diğerinin görev ve yararının farkına varması çatışmayı kaldırırken bütüne yayılan bir aydınlanma ve umut enerjisi oluşturacaktır. Amaçta birlik zaman içinde parçalar arasındaki çatışmayı durdururken, bir bütün olarak işlemeye başlayan tüm parçalar birlikten doğan barışı oluşturacaklardır. Bu birleşme farklı disiplinler ve bireyler arasında olurken onların katılımı ve bu yeni bakış açısı bu gelişim sürecini destekleyecektir.

Bütünsel teori içinde psikoloji söz konusu olduğunda Freud ya da Maslow da aynı amacın sağlanması adına yerini alır. Bütünsel teorinin içinde barış, savaş bilim, din, sağlık hastalık, Einstein, Hitler, kapitalizm, komunizm, mistizm vb anlamlı bir bütünün parçalarını oluştururken kendi anlamları da eş zamanlı olarak açıklık kazanır.

Bütünsel teori katılımcısına bütüne odaklanmayı önererek çözüme ulaşmasını ister. Bakış açısının tepkisellikten bütünselliğe dönüşünü bekler.

Bir başka alanın açıklanması için kendi uzmanı olduğu alanın metodolojisini kullanmaya teşvik eder. Salt uzmanlığı değil deneyimi birincil araç olarak kabul eder. Bütünsel teori bu bağlamda uzman olsun olmasın gözlemleyen her bireye açıktır. Disiplinler arası örnekleme, modelleme, metofor, deneyler, gözlemler, entegrasyon ve güncelleştirme bütünsel teorinin ana metotlarıdır.

Bütünsel teori bu ana ilkeleri uyarınca somut ve soyut ya da bilim ve din arasındaki bütünleştirici köprü görevini görür. Böylesi bir bakış açısı ile birleştirici ve anlamlandırıcı bir bakış açısı sonuç olarak barışı ve bu barış ortamı ise huzuru getirir. Bu noktada bütünsel teori amacına ulaşmış olacaktır.
Diğer taraftan bireysel ve toplumsal evrim-tekâmül- tamamlana kadar evrensel kurallar işlemeye devam edecektir. Ancak birey için bütünselliğin tam anlaşılması yaşamın evrensel işleyişe uygun yönetimini getirecektir.

Gerçekte tam bu anda ilahi bir paradoks bizi beklemektedir. Zira evrensel işleyişe uygun bir yaşam anlayışı aslında teslimiyet anlamına gelecektir. Bu şekilde bir teslimiyet aslında bireysel kaderin evrensel kadere dönüşümünden başka bir şey değildir.

Bu bireyselliğin bittiği yepyeni bir algı ve anlayışın hâkim olduğu mistiklerin biz dediği bilinç düzeyidir. Bu süreç sonunda geriye dönülüp bakıldığında birey algısının dar açısı ile evrensel kabul arasındaki büyük bilinç farkı kendini ortaya koyar. Bu yeni yaşam biçimi artık kendini bırakmayı değil yaşamı ve tüm varoluşu sevmeyi getirir.

Mutlak sevgi iş başındadır artık. Bu noktadan sonra kendini birey olarak algılamayan birey için mutlak teslimiyet, sevgi ve hizmet vardır. Evrendeki her bir zerrenin bir diğerinin değişimi ve dönüşümü adına bir görevi olması gibi bu bilinç düzeyindeki insanda akışa uyumlanmış ve evrenine hizmete geçmiştir. İç ve dış ahengi kurulmuş birey için isyan teslimiyete, anlamsızlık sevgiye dönüşmüştür. Bütünsel teorinin ana konusu erdemleri tanımlamak ve bunları bireyin farkındalığına sokmaktır.

Bu türden bir tanım süreci bireyi bu erdemlerin anlamlarını kendi varoluşu ile birlikte sorgulamaya itmeyi amaçlar. Kavranılan yeni anlam ile sorumluluk duygusu aynı anda uyandırılır ve farkındalık içerisinde sürekli uyanık kalması sağlanır.

İşte yalnızca bu eylem biçimi doğunun ancak süresini reenkarnasyonla çözebildiği oldukça uzun sürebilecek çetin bir savaş dönemini başlatır. Bu arınma ve bilinçlenme ve teslimiyetle son bulana kadar devam edecek olan çok zor bir savaştır.

İnsanın içinde diğer tüm varoluşun içinde olduğu üzere temeline kazınmış bu program doğrultusunda bireyler bu çağrıya güdülenirler. Bilinçli ve uzun bir öğrenim süreci olmaksızın oldukça karmaşık ve gizli olan bu çağrı ancak öğrenim ile birer birer perdelerin kalkmasından sonra kendisini belli eder. Bu zaman içerisinde ise böylesi bir güdülenme toplumları ve evreni kaostan düzene doğru götürür. Tabi bakış açısı dar olduğunda yalnızca kaos, kirlilik, karmaşa ve haksızlık görünebilir. Ancak bütünsel teorinin amacı parçalar hakkında yargıya varmak değil bütün içerisindeki anlamı bulgulamaktır.
Kimi zaman belirmeyen anlam için öngörü yapmak yerine sonsuz kombinasyonda değişime uğrayan evren için yalnızca beklemek gerekebilir. Ki bu da bütünsel teori içerisinde ki erdemlerden birisi olan sebat ya da sabra işaret eder. Sabır yeni bilgi için bekleyiştir.

Zira zamanın bütünsellik ve de evren içerisinde ki birinci görevi değişimler arasındaki boşluğu tesis etmesidir. Ve bütünsel teorinin ilkesince anlayış yolu zamanı reddetmek değil bütün içerisindeki yerini almasına izin vermektir. Böylece varoluş içerisinden bir parça artırmadan yolumuza devam etmemiz olanaklı olacaktır.

Bütünsel teori hem bir başlangıç noktası olması hem de geniş bir bakış açısı verebilmek için bünyesinde bir gelişim teorisi barındırır. Bu teoriyi yine bütünselliğin ilkeleri doğrultusunda bu güne kadar yapılmış teorileri ve bilincin evrimine dair tarihsel, felsefi, mistik ve toplumsal birikimleri bir araya getirerek oluşturur.

Yargılayıcı değil anlamlandırıcıdır. Deneyim ancak bütünsellik taşıyorsa gelişimi getirir. Ayrıca ancak bu türden bir deneyim ise öğretilebilir nitelik taşır.

Yorum bırakın

* Note: Your email will be kept secret and not be published

Translate »