Zihin belirli bir yaşam durumu ile karşılaştığında geçmişte almış olduğu cevaptan gelen bilgi ile bu durumu aşma eğilimindedir.
Bunun içinde kararında bir stres ile gündemde tutulan soru zihinde cevabını bulup bilgiye dönüşene kadar orada duracaktır.
Açıktır ki anlam bilgi ile gelmektedir. Bu durumda anlam arayışı aslında bilgi arayışından başka bir şey değildir.
Artık bilgiye ulaşan zihin, bundan sonra ki yaşamında aynı durumlar için bir referans noktasına sahiptir. Kararsızlıkta kalmayacak bunun yarattığı büyük stresi yaşamayacaktır. Konu hakkında yargısı oluşmuş somut dünyada sorunsuzca yaşamını devam ettirecek soyut bilgiyi kullanmaya başlamıştır. Hatta bunu başkaları ile paylaşmaya can atıyor olabilir.
Bu tür bir acıdan kaynaklanan arayışı oluşturacak ortam ise görünüşte evrensel bir kaostur.
Kaosun içinde çelişkiler, çatışmalar ve anlamsızlıklar vardır. Bu çelişki ve çatışmalar yaşamın devam ettirileceği ortam konusunda bedeni korumak adına soruyu doğurur. Sorunun varlığı aslında çevresel ya da evrensel belirsizliğe işarettir. Belirsizlik ise organizmanın psikolojik ya da fizyolojik dengesini bozar ve dengeyi oluşturmak adına arayış ve sonunda bilgiye ulaşma gerçekleşir.
Bir kez daha evrensel bütünün ayrılmaz bir parçasını oluşturan bireyin görünüşteki tüm kaosu düzene çevirene kadar denge arayışında olacağını görebilmekteyiz.
Bunun yanında yenilemekte fayda olduğunu düşündüğüm gerçek ise anlam bulana kadar her şeyin kaos olduğudur. Bu anlamda; içinde bulunduğumuz evrenin kaos olarak gözüken gizli bir düzeni olduğunu belirtmek daha dürüstçe bir yaklaşım olacaktır.
Anlatılanı biraz uzaktan gözlemlediğimizde insan denen organizmanın kendini ve ilişkide bulunduğu tüm iç ve dış evrenini tanımaya programlandığını görebilir hatta bunun onun kaderi olduğunu söyleyebiliriz:
· Birincil ihtiyaçlarla zihinsel ihtiyaçlar arasında bulunan ve bir dönüm noktası olarak nitelendirilebilecek öz- gözlem tutumu ya da farkındalık, açılıp gelişimle desteklenmediği zaman kişi açık ve gizli nevroz yaşama potansiyeli taşıyabilmektedir.
· ‘Sorgulama döneminin’ uyandırılması gereken yegâne aracı farkındalık kişinin kendine dikkat etme tutumudur. Ve dikkat ise zihin denen karmaşık oluşumun yegâne aracıdır. Amaç zihnin gelişimi olduğunda dikkatin önemi yadsınamaz şekilde kendini gösterir.
· Öte yandan ihtiyacın ötesinde madde düşkünlüğü ya da grup bağımlılıkları açık nevrozun basit göstergeleri olabilirken, zihinsel baskıyı –yönlendirmeyi- geçiştirme bağımlılıkları ve zamanı gelişim ve öğrenmeye dirençle geçirme ise toplumsal olarak yaşandığında gizli nevroz olarak adlandırılabilir.
· Her iki durumda da dikkat ait olması gereken noktadan uzaklaştırılır. Sonuç; doğal olarak artan strestir. Tabi ki stres yani yönlendirici baskı kişinin kendine dönüş çağrısının gizli ama yükselen çağrısıdır. Ancak bireysel ya da toplumsal olarak kişinin kendine uyanması döneminin geldiğine dair bir bilinç yerleşik olmadığından kişi kendisinin ona toplumca söylenegelen klasik hayat gailesi ve ilişkiler stresleri içinde olduğunu sanır. Çözüm yine toplumun işaret edip önerdiği geçiştirici bağımlılıklarda ya da kaçışlardadır.
· Bireyin evrilmesi farkındalığın da bir tutum olması ile desteklenir. Merkezde kendini gören bir farkındalık tutumu davranış ve düşüncelerinin sorumluluğunu üstlenmenin kapısını aralama şansını yakalar. Bu da gelişimin bilinç düzeyine çıkmasını sağlayan anahtar bir varoluş biçimidir. Bu noktadan itibaren gündelik bilinç düzeyinde düzeltici bir öz-gözlemleme faaliyeti başlama şansı vardır.
· Kendini tanıma sürecinin başladığı bu dönemle, geçmişe geleceğe ve evrene yönelik sorgulama başlayacaktır. İnsanın doğasını keşfi uzun ve emek isteyen bir süreçtir. Bu süreçte birey dikey-döngüsel bir değişimin objesi olacaktır. Motivasyonunu bireyin içindeki arayış hissinden alan bu dönemin doğru zamanda bilinçlendirilmeye başlaması önemlidir. Bu anda yaşanacak bir bilinçlendirme yol ayrımındaki bireyi yönlendirme görevi görecektir.
· Bu kurban ve yönetilen olma ile anlayan ve seven olma arasındaki yol ayrımıdır. Kişi ya küskünlük ve umutsuzlukla bağımlılıklarına sarılıp toplumsal betimlemenin bilinen tarafında yerini alır ya da teslim olmak yerine kendi evrimi adına savaşmaya başlar.
· Her tamamlanan gelişim, dikey bir sarmal ile genişlerken bir önceki alt gelişim düzeyini içerir. Ancak bir sonraki düzeye göre ise boyut farkını korumaya devam eder.
Tek bir merkezden hareketle yukarı doğru genişleyen bu döngüsel süreç bireysel farkındalık alanına deneyimler aracılığı ile girer. Deneyimlerden oluşan ve bilgi ile aydınlatıldığında tüm varoluşu açıklayan bu döngü kendi içinde tam ve mükemmel bir yapıya sahiptir.
Gelişim sürecinde bütüne ait her bir parçanın yerini bulması ile bir diğerine işaret ya da geçiş vermesi eş zamanlı gerçekleşir. Ayrıca varoluşu açıklayan bu parçalar bir anlamda bütünün DNA’sını taşır. Bu da bir parçanın bir diğeri ile çözümlenebilmesini ve açıklanabilmesini sağlar.