Bu bir evrensel harita okuma yetkinliği gelişimi sürecidir ve bu süreçte pozitif bilimlerden manevi yaşama, edebiyattan, sanata, toplum ve ekolojiden evrenbilime kadar tüm unsurlar birbirleri ile tamamlanma ve açıklanma potansiyeli taşırlar.
Bu potansiyeli harekete geçirmek evrensel haritanın ve insanın evrimsel yolculuğunun ortaya çıkarılması anlamına gelir. Bu süreçte bütünü oluşturan tüm bu unsurların ve daha fazlasının birbiriyle çelişkiye düşmeksizin mutlak bir uyum içerisinde ulaşacağı bir açıklama ya da çözüm bütünsel teoriyi sağlayacaktır.
Bütünsel teorinin ana konusu algıyı objektifleştirmektir. Bu basit bir objektif bakış açısı yaratmaktan daha çok, o güne kadar birey tarafından bilinçsiz olarak gözlemlenen iç ve dış evrenin açılımlarının yapılması işlemidir.
Teoride ilerleme metodu; mutlak tanımları ortaya çıkarma ve uygulama yoluyla bireyin evrenini yeniden şekillendirmektir. Tanımların güvenilirliği onların deneyimlenebilir -gözlemlenebilir-olmalarından ve sağduyu tarafından ret edilemez konumda olmalarından gelmektedir.
Metodun pratikteki yönü ise önce deneyim sonra eğitimdir. Dolayısı ile kişide idrak deneyimlenenin açıklanması ile oluşabilir. İdrak ya da realizasyon kişinin değişiminde dönüm noktası olmakla birlikte onun dönüşümünün garantisi değildir. İdrak edilenin mutlak bir tanımı, gerekliliği, birey, toplum ve kişinin yaşadığı evreni açısından etkileri ve sorumluluğu bellenmediği ve bu yeni varoluş biçimi kişinin yeni normali olmadığı sürece dönüşüm gerçekleşemez. Bununla beraber unutulmamalıdır ki dönüşüm olmadan evrimsel süreçler tamamlanmaz. Artık bireysel evrimin hiyerarşini çıkarmaya hazırız:
· Toplumsal Betimleme
· Deneyim
· Anlamsızlık-acı
· Arayış
· Bütünsel tanım
· İdrak/Realizasyon-Gerçekleşme
· Değişim
· Yüksek Eylem-Belleme süreci
· Dönüşüm
· Öğretme Yetkinliği
· Evrilmiş Toplumsal Betimleme
Bu tür bir uygulama aslında toplum yaşamında bireye doğum anından itibaren yapıla gelen uygulamanın bir benzeridir ancak bütüncül teorinin bu uygulamadan açık bir şekilde ayrılışı geleneksel toplumsal tanım ve uygulamaların hemen her zaman ayrılıkçı bir bilinç aşılamasından kaynaklanır.
Diğer taraftan bu durum dahi bütünsel teoride yerini bulan büyük uygulamanın bir parçası olur.
Geleneksel toplumsal betimleme hiçbir zaman bir üst versiyonu olabileceğini kabul etmezken evrensel bir bütünlük içeren bütünsel betimleme ise toplumsal olanı dahi amacı doğrultusunda benimser. Amaç: Evrilmektir.
Burada doğru anlaşılması gereken nokta toplumsal betimlemenin bireyde dönüşüm için gerekli stres yakıtını oluşturma görevi gördüğü gerçeğidir. Bu açıdan bakıldığında ayrılık bilinci veren toplumsal betimlemeyi kötü olarak nitelendirmek bir yana gerekli olarak görmemiz gerekir.
Toplum ortamı bireye yarattığı sayısız kombinasyondaki deneyim alanı ile onu ‘öğrenmeden’ içinden çıkamayacağı bir stres kutusuna kilitler. Bu modern çile hane aslında geçmişte bireysel gelişim ve inisiasyon adına öğrencilere-müritlere- hazırlanan zorluklar dolu çile ortamının büyük bir versiyonundan başka bir şey değildir.
Biraz dikkatli bakıldığında insan topluluklarının da toplumsal ve bireysel evrim adına aynı davranış biçimini uyguluyor olmalarıdır. Acı dolu ortamı yaratma ve kişiyi bilgiye ve öğrenmeye itme!
Dergâhların, çile hanelerin, antik inisiasyon merkezlerinin ve hatta atölye çalışmalı kişisel gelişim seminerlerinin yaptığı bu toplumsal evrim sürecini konsantre edilmiş ve hızlandırılmış bir eğitim sürecine döndürmesidir.
Bu bakış açısından bakıldığında kendimizi toplumsal bir evrimin ya da inisiasyonun merkezinde görebiliriz. Elbette toplumsal boyutta deneyimlerden kaçmak, onları ertelemek, deneyim ve öğrenim aracımız olan zihnimizi uyuşturmak ya da meşgul etmek olası olduğundan bu süreç bir çile hane ya da eğitim seminerinkinden çok uzun sürebilmektedir. Ancak kaçış süreci dahi arayış baskısının ve evrim yakıtının artmasını sağlamaktan başka bir şey yapmamaktadır.
Birçoğumuz için yaşamın zorlu bir okul olduğunun bilincine varmak bizi toplumsal evrim hızından bireysel evrim hızına yükseltmeye başlar. Bu bilinç beraberinde genellikle olumlu bir bakış açısı ve kimi zamanda huzur arayışı doğrultusunda araştırma isteği ile kendini gösterir. Yüksek bilinci alabileceğimiz kitapları, eğitimleri, ortamları hatta ülkeleri dolaşmaya başlarız.
Zihin öğrenmenin ödülünü almaya başlamıştır artık. Ancak başka bir yola hatta gizli acının yaşandığı dönemden daha da zorlu bir savaşa girmeye başlamıştır birey.
Şu ana kadar bireysel evrim hiyerarşisinin ilk üç seviyesinden bahsettik:
1) Toplumsal betimlemeye maruz kalan deneyimci birey, bunun gizli acısı ve arayış baskısı ile öğrenmeye ve tanımlara ulaşma.
2) Tanıma ya da öğrenmeye ulaşan birey deneyimini bakırdan gümüşe çevirmiştir ancak altın olma süreci eski alışkanlıklara, eski bilgiye ve bireyi eski sattına çekmeye çalışan klasik topluma karşı bir savaşı gerektirir. Hiyerarşimizdeki yüksek eylemin burada tanımını yapabiliriz. Yüksek eylem deneyim sonrası elde edilen öğrenim ve idrak sürecinin ardından tüm eski çeldirici alışkanlık ve bilgiye karşın yapılan doğru eylem biçimidir. Bu süreç ise kimi zaman ancak bir savaşçının donanımı ve kararlığı ile aşılabilecek bir süreçtir. Savaş bireyin bu yüksek eylem biçimini melekeye hatta alışkanlık ve refleks noktasına kadar götürmesine kadar devam eder.
3) Dürüstlüğü idrak eden bireyin işi herkesten zordur. Zira ancak bunun savaşının kazanılması ile bireysel dönüşüm mümkün olacaktır. Dürüstlükle başlayan evrensel değerler ya da erdemler için verilen savaşlar diğer yandan psikolojik bağımlılıkları, zayıflıkları ve bunların uzantıları olan fizyolojik alışkanlıkları ve rahatsızlıkları da kapsar.
Burada kavranma süresi kısa gibi gözüken bu fenomen gerçekte oldukça uzun yıllar alan bir süreçtir. Bireysel anlamda ne kadar hızlandırılsa da toplumsal baskının ve bireyin eski bilgisinin yavaşlatıcılığı ortadadır. Bireysel dönüşümün inisiasyon merkezlerinde ya da dergahlarda yirmi otuz yıllarda gerçekleşmesi ağar bir toplumsal evrim gemisinin bu süreci yüz hatta bin yıllara yayması ile rahatça açıklanabilir.